Ağustos 28, 2013

Platonik

Hayatımda bir kez platonik aşkım oldu. Aslında platonik mi denir buna bilmiyorum. Değişik bir kelime, her yerde farklı şekilde kullanılan bir anlamı olabiliyor. Benim kullandığım halini anlatacağım gece gece.

Hissettiğim şey şöyle: Birini çok seviyorsun, o da seni çok seviyor, biliyorsun. Desteğine ihtiyacın var, hem de delice. Onsuz her şey yarım, her şey çok eksik. Her şeyde olsun istiyorsun. Yaşadığın her şeyi koşarak ona anlatmak istiyorsun ama net bir şey var ki ne kadar anlatsan da anlayamayacak. Farklı farklı anlamlar çıkaracak biliyorsun. O farklı anlamasın, kötü bir şey sanmasın diye tutmaya çalışıyorsun kendini ama o kadar çok istiyorsun ki seni bilmesini kendini tutmak çok zor. Anlatıyorsun. Seni bilsin, kimsin, nesin bilsin ve ona göre sevsin seni istiyorsun. Seni başkaları gibi az bilsin, seveceği kadar bilsin değil ciddi anlamda kimsen onu bilip sevsin istiyorsun ve anlattıkça dibe batıyorsun. Anlattıkça senden kesiyor umudunu. Sen o daha güzel sevsin diye anlatıyorsun ama o daha kötü haldesin sanıyor çünkü kimi daha iyi bilsen daha korkutucu. O da herkes gibi korkuyor daha çok bilmekten.

Nasıl ona benzemem diye şaşıyorsun. Belki de onun olmasını istediğin kişi oluyorsun zamanla. İnsanlar nasılsa neyse öyle seviyorsun onları. İnsanları olduğu gibi sevmek çok güzel biliyorsun. İnsanlar çok güzel. Sorunlarıyla, mutluluklarıyla, üzüntüleriyle... İnsan dediğini karmaşıklıklara sürüyor yaşantılar. Sen de sürükleniyorsun ve diyorsun ki "Bak ne kadar sıradanım ve sana ne kadar açığım. Gör bunu. Sevdiğim için anlatıyorum sana. En çok da bu yüzden sev beni." Sonra gördüğün şu; en çok da bu yüzden uzaklaşıyor senden. En çok da bu yüzden sevip el ele olamıyorsun. Elini elinde istiyorsun. "Bak bugün buna ben çok üzüldüm" demek istiyorsun çünkü göremiyor. Apaçık demek istiyorsun, olmuyor. Sen biliyorsun onun neye üzüldüğünü, neye sevindiğini. Bekliyorsun o da bilsin senin sesinden diye. Çünkü yaşadın, onun sesinden sen çok anladın onun hislerini. Acaba ben çocukça davranıp abartıyor muyum diyorsun, beklerken büyüyorsun. Artık çocuk olmadığını anlıyorsun. Bunu da arsızca o bildiriyor sana. Diyor ki "Gizem, sen artık çocuk değilsin. Neden böylesin?" Diyemiyorsun "Beni tanımana ihtiyacım var büyümek için."

Yanında olgun olman lazım çünkü sen anlıyorsun onun hislerini bakışından, nefes alışından, ses tonundan. Sana ihtiyacı olduğunu biliyorsun fakat kendinde güç bulamıyorsun destek olmak için. Böyle kısır bir şey bu. Ona ihtiyacın var ona destek olacak kadar büyümek için. O sana ne rahat bildiriyor hislerini. Sen çok büyüdün çünkü artık. Kaldırabilirsin her şeyi. Buna inanmış. Yıllardır öyle sanıyor. Yalnız büyüdün diye halledersin sanıyor. Halledemezsin. Üzülürsün, yıpranırsın. Çok üzüldün zaten ama o hep umursamadın sanıyor. Kendisini de umursamadığını sandığın gibi. Bilmiyor ki sen küçücüksün hala. O kadar küçüksün ki sarılsın sana koynunda ağlayabil istiyorsun bi kere. Bi kerecik çok rahat olabilmen lazım kabuğunu kırmak için.

Sonra o senin kabuğunmuş da onu kırman gerekiyormuş gibi hissediyorsun. Kocaman bir yük gibi... Hem yük gibi hem hep olsun istediğin bir şey gibi... Giderse, nefes almamaya başlarsa ne hissedersin bilmiyorsun. Sonra hiç olmamış gibi de geliyor acımasız olduğun zamanlar. "Artık git, yok ol, hatta öl ki rahat nefes alabileyim." diye bağırasın geliyor ama olmadığını düşününce gözlerin de doluveriyor. Çıkmazın içindesin. Hiç hissedemediğin ellerin yok olması korkutuyor. Bir yerlerde var o eller ve seni seviyor sahibi biliyorsun. Olmazsa kim sever seni öyle, korkuyorsun ama o ellerin ellerinde olmaması kadar üzmüyor hiçbir şey.

O kadar tanıyıp güvendiğin başka hiç kimse yok. Uzakta da olsa, seni tanımaktan korksa da biliyorsun. O da seni tanıyor ve onun sevgisi çok değişik bir şey. Çok huzurlu, sadece uzaktan bilince bile çok huzurlu. "Ah!" diyorsun. "Bildiğin halimle sev beni çünkü kimseye böylesine açık değilim. Kimse senin bildiğin kadar bilmesin beni." Evinde evimde hissetmek istiyorsun ama hep misafirsin. En huzurlu zamanım yanında geçsin istiyorsun ama olmuyor. Olmadıkça içinde çok şeyler azalıyor. Azalmasın, sen çoksun çünkü. Çok güzel hislerin var. Herkes için çok güzel olan hislerin azalıyor o böyle yaptıkça. Sen bile böyle sevemezsen beni kim sevebilir ki deyip, korkuyorsun sevmekten. Sevilmekten korkuyorsun onun kadar üzerlerse diye. Çok güzel seviyorsun. Onun zamanında birilerini sevdiği gibi seviyorsun insanları. Bu zamanda da aynı hisler yaşanıyor. Sen yaşadığın için biliyorsun.

Hep ona olan platonik hislerin yönlendiriyor seni. Bunun bu kadar farkındayken durduramamak üzüyor seni yine. Biliyorsun üzülmeni hiç istemez ama bilmiyor ne kadar üzüntün varsa seni olduğun gibi sevmesinden korktuğu için. Hep senden kaçtığı için.