Ağustos 28, 2010

tatil planı

1. gün
sabah erkenden eşyaları motora yükleyip yala çıkılacak.

öğlen saatlerinde eceabatta olunacak yol üzerinde bi ucuz ve bol çeşitli bir yerden Gizem'e palet şnorkel gözlük alınacak.

en güzel kamp yeri seçilecek ve çadır kurulacak.

akabinde hemen oltalar hazırlanacak ve en hevesli modda balık tutulmaya gidilecek, tutulan balıklar temizlenirken bir yandan ateş yakılacak veya daha evvelce yakılmış olcak, ızgaraya dizip balıklar pişirilecek.

Kaan veya Gizem'den biri en aslan parçası olanı "salatayı ben yaparım" diyecek közde pişmiş soğanlar patlıcanlar da pişerken salata yapılacak o sırada zaten her şey hazır olacak.

her neyse yemek yemeye gitmiyoruz. yemek yedikten sonra bakılacak etrafta neler var. kamp alanını tanımak gerek.

sonra da eğer hala hava uygunsa biraz denize girilecek.

ve sıra gelecek çadır önünde ateşimizin başında - belki Gizem bira içer Kaan nargilesini tüttürür - keyif çatmaya. deniz sesi çişimizi getirecek. sinekler her tarafımızı kaşındıran minik sevimsiz kırmızılıklar bırakacaklar. ama biz yine de eğleneceğiz.

Not diğer günler de benzer şekillerde geçer her halde. daha diğer günleri düşünmeye fırsat olmadı.

iste-me-mek

çok uykum var şu an. bu yüzden küçük büyük harflerle uğraşamayacağım. anormal hissiyatlar dolanıyor kafamda midemde bacaklarımda falan. isteksizlik isteği var içimde. istemesem istiyorum bazen. tanrım bunu istemesem güçlü olurum diyorum. mantığıma uymayanı yaptıran salak güç her neyse onu durdurabilirim bence eğer istersem. yani bunun içine gerçekten istememem ve istemediğim konusunda kendimden emin olmalıyım. ama istiyor insan be. saçma sapan da olsa insanın canı çekiyor.

Ağustos 04, 2010

Gogol Bordello - "Start Wearing Purple" Side One Dummy

javascript:void(0)

Bana lise günlerini hatırlatan neş'eli bir şarkı. odanızı/evinizi bu şarkıyla inletin/şenlendirin!

dostlar, kendimize gelelim biraz




masallardaki güzel ve iyi kızların gerçek olmadığını ve onlar gibi yaşamaya çalışarak mutlu olamayacağımızın herhalde hepimiz farkındayız artık.

dış güçlerin etkisiyle aşınan (zamanında aldığımız coğrafya derslerinin öğrettiği gibi) gerçek dünyada yaşıyoruz hepimiz. kimimiz zayıf kimimiz şişman, kimimiz karga burunlu kimimiz fındık burunluyuz. bazılarımızın da bacakları çarpık ya da boyları kısa. hatta bu çirkin olanlar en iyiler bile olabilir. sadece masallarda yani çirkinlik ve kötülük orantısı. orantısız bir dünya burası.

masallardaki gibi hep beklenen mutlu sonla karşılaşmayabiliriz. çok umutlu olduğumuz bir anda berbat şeyler yaşayabiliriz. zamanla nasırlaşırız. öyle pamuk falan değiliz, baya taşlaşmış bile olabiliriz. yaşadıkça tepkisizleşiriz. prenslere kanmayız hemen. tamam, beğenebiliriz ama ayılıp bayılmayız ve öptürmeyiz de kendimizi hemen.

zaten cadının elmasın da asla yemeyiz; çünkü tanımadığımız kişilerden ambalajlı şekerleri bile almaya korkarız. insanlara pek güvenmeyiz biz buralarda.

ha bir de cücelere de değinmeden edemeyeceğim bu kadar işin içine girmişken. cüceleri de pek sevimli bulmayız biz. normal olmayan her şeye karşıyızdır. cücelerle kanka falan olmayız. ama buralarda da karşılaşılabilecek bir sahne olduğunu da belirtmeliyim. bizim normal kategorimizin dışındakiler aramızda yaşayamazlar pek ve 7 cüce gibi kendi aralarında takılırlar biz normallere bulaşmadan.

güzel kadın


az önce okuduğum bir yazıya göre erkekler güzel bir kadın gördüklerinde bir kaç dakika aptal oluyorlarmış. test etmek içinse güzel bir kadınla aynı ortamda bir adama bir iş yaptırmışlar ve adam harbiden aptala bağlayıp konsantrasyon sorunu yaşamış.

ama kadınlar böle bir şey yaşamıyorlarmış. karşılarındaki erkek ne kadar yakışıklı olursa olsun akılları başlarından gitmeden yaptıkları işe devam edebiliyorlarmış.


Ağustos 03, 2010

beklemece


beklersin birçok kadın gibi. ilk ay problem yoktur her şey olması gerektiği gibi devam eder. sonra bir ay geçer o gelmez. gerginlik başlar. her şeye sinirlenmeye, herkese kızmaya başlarsın elinde olmadan. her ayrıntıyı fark eder en küçük hataları bile büyütmeye başlarsın.

zaman geçer. iki ay olmuştur. ne zaman geleceğini bilemeden beklemeye devam edersin. hiç bilmeden. sadece beklersin. aslında bir yandan alışmışsındır da yokluğuna. hatta belki kendini avutmak için böyle daha mutlu daha rahat olduğunu bile söyleyebilirsin. oysa onsuz olmaz işte. en azından şimdi değil henüz ihtiyacın var ona. gelmeli... beklersin geleceği günü sürekli hissetmeye çalışırsın en ufak hareketlenmeyi.ama yoktur işte.

ve hiç beklemediğin ve ilgilenmediğin anda oradadır işte. külotta kan. sonunda regl.