Şubat 02, 2013

Beyoğlu'nda yürüyüşe gidiyom sabah sabah

Çukurcuma'da oturuyorum birkaç aydır. Söz konusu günün öncesinde akşamüstü yattım, gece uyandım. sabaha kadar uyku tutmadı. Hafiften kar yağıyordu. Ben de pek sabahları sokaklara çıkan bir insan olmadığım için çıkıp biraz dolaşayım, simit filan alayım dedim. Saat 9'a filan geliyordu, aslında çok uykum da gelmişti ama çok da çıkıp dolaşasım geldi. 

Neyse giyindim kat kat, attım kendimi sokağa. Galatasaray Lisesinin o taraflardan İstiklal'e çıktım. Ara yollarda, işine giden insanlar vardı. Starbucks bardakları ellerinde buz gibi havada nerde çalışıyorlarsa oraya gidiyorlar. Saçma buluyorum o soğukta dışarda kahve içerek yürümeyi. Sok ellerini cebine yürü be kardeşim.  Git ofisinde yap kahveni iç. Bunlar hep şımarıklıkmış gibi geliyor. 

İstiklal'e çıktım. Dükkanların önünde kamyonetsi araçlar  mal alıp vermecilik yapıyorlar. Milletin suratı asık. Arabaların arasından kaça kaça ilerledim. ATM'den para çekicem. Kartımı taktım, bi tane yaşıtım sayılır çocuk geldi yanıma. Üstüne başına baktım, benden çok kötü bir durumu yok. "Açım be abla, bi kahvaltı parası ver be" diyor. Ben parasını genellikle çalışıp kazanan bi insanım. Ailem de yolluyor ama zor durumda oldukça filan. Bissürü arkadaşım kendi kendini geçindiriyor. Bu çocuk neden böylesini tercih etmiş diye düşünüp kimseye kızamadım sonunda. 

Zaten kartımda 12 lira filan var. 10'unu çekip simit alıp eve gidicektim. Bikaç gün o parayla geçinicektim, yani tutup çocuğa para verme şansım yoktu. Ondan önce sokakların adamlarla dolu oluşuna, adamların özgüvenlerine, beyinleri yokmuşcasına dibinden geçen insanı umursamayarak yere tükürüp, ağzından sıçan adamlara sinir olmuştum. Şimdi bu çocuğa ısrar eden bir sikli gözüyle bakabildim sadece "ya rica ederim git" diyebildim yine de sadece. Paramı çekmeden hızlı hızlı uzaklaştım oradan. Yol boyunca saçma saçma tiplerle karşılaşmaya devam ettim. Sonunda yumruğumu dişlerimi sıkıp meydandan Sıraselviler'e döndüm. 

Biraz sakinleşti sokak. Derin nefes aldım, devam ettim yola. Dokunulsa ağlayacak kadar sinirli, öfkeli, stresliydim. Markete girdim bi ıvır zıvır alır mıyım diye, evde uyuyan genç insan aradı. "Ben çıktım Gizem. Baktım yoktun çıktım ben de eve gidicem bi çay içip." Dokunuldu işte bu sayede. Üzüldüm, bozuldum, kızdım ne garip hareket diye. Biraz daha sıktım kendimi. Gözlerim doldu filan. Sonra eve gittim mis gibi kahvaltı hazırladım kendime. "Ay" dedim, "dışarılar ne kadar bana ait değil ya da ben ne kadar dışarılara ait değilim."



İşte bu da kahvaltı yaparkenki halim