Mart 06, 2012

Pink Martini

Müzikleriyle bir güzel kendimden geçip websitelerine bakayım dedim, ne göreyim? Web siteleri de ayrı güzel. Buyrunuz bakınız sonra Pink Martini'yi övmeye devam edeceğim:  http://pinkmartini.com/home/ 

Pink Martini öyle bir grup ki, bir iş yaparken bir yandan da o çalsın diyemezsiniz. Pink Martini dinlemek için çalınır, duymak için değil. Kulağı meşgul edecek bir müzik arıyorsanız lütfen bu gruba bu kadar hafif bir görev vermeyin. Ruhun gıdası olan müziği yapar Pink Martini. Ispanak gibi bir gıda ama öyle çerez değil. 

Birçok dilde şarkı söylemeleri bana Oi Va Voi grubunu hatırlatır ama Pink Martini daha şeker gibi bir gruptur ve bu sayede dünyayı birleştirdiklerini hissedip daha da severim kendilerini. Ayırmaya doyamadığımız dünyamızı müzikleriyle bir araya getirirler. Tatlı tatlı yapar müziğini, ruhunuzu, modunuzu yükseltir dinledikçe. Keyiflendirici ve huzur vericidir. Mutsuz aşk şarkıları var mı bilemiyorum ama varsa onlar bile umutsuz değildir. Hep enerji verir bana. 


Büüüssürü müzisyenden oluşan bir gruptur ayrıca. Kocaman bir orkestra sayılabilirler belki. Websitelerinden gördüğümce ilk albümleri 1997'de çıkmış. Toplam 8 tane albümleri var. Sıraya dizip dinlemek isteseniz, yerinizden kalkmadan, sıkılmadan dinleyebilirsiniz hepsini.

Mart 02, 2012

Şehirler mi bizi "iyi" olmaktan vazgeçiren?


Kalabalık, tıklım tıkış şehirlerde kıç kıça yaşıyoruz. Evden çıktığımız bir günde kim bilir kaç insan görüyoruz, kaç kişiyle konuşuyor, kaç kişiye selam bile vermeden geçiyoruz? Bazen sevmediğimiz birilerini görüp yolumuzu değiştiriyoruz; bazen bu her biri kutsal şehirlerin sokaklarında yüzümüzü güldürecek bir şeyler arıyoruz. Bizi mahveden kutsal şehirlerin sokaklarında...

Koşuşturmanın gerisinde kalmamak, rutine ayak uydurmak tek hedefimiz. Bazen öne geçmeye çalışıyoruz farklı olmayı sevdiğimizden ama neredeyse hiçbir zaman durup da bu koşturmanın gerisinde kalmak pahasına kendi yolumuza bakmıyoruz. 

Ara sıra biraz yavaşlayıp, "Güzel olmak için kendimi kasmadan, para kazanmak için güzel zamanlarımı harcamadan, hayatımın aşkını bulmayı istemeden, şöyle deniz kokusunu alabileceğim, yeşillikler içinde, sessizlik içinde yaşayabileceğim bir yerlere çekip gitsem..." diyorum. Sonra bir bakıyorum, cepte para bitmiş, karnım aç ya da birileri içip eğlenmeye çağırıyor, o da mı olmadı, kitap almak, yeni çıkan bi filmi izlemek istiyorum. Neyse, bugün de para hayatın merkezinde dursun sonra düşünürüz, diyorum. O sonra hiç gelmiyor. Hep cesaretsizlik... Yapılabilse, birileri yapardı şimdiye kadar diye düşünüp asla kendinde bir şeyleri ilk kez yapabilme gücü bulamama. 

Senaryo öyle net ki, hayal olarak kalır o güzel kumsalda sabah ordan burdan topladığım otlarla kahvaltımı yapıp, biraz denize girip, güneş altında uyuklamak, akşama da ateş başında kendimi oyalayacak bir şeyler bulmak. 

Öyle uzak hayaller ki, düşünmek bile zor böyle bir hayatın nasıl geçeceğini. Yalnızca huzurlu ve rahat...