Temmuz 09, 2015

Uyanmak



Hiç düşünmeden çekip gitmek, ilk uçağa binip uzaklaşmak istemişti hep.

Yapamadı... Sonunda hiçbir yere gidemedi. Ne gerçek oldu istekleri ne de puf diye uçup gitti. Aslında umutsuz sayılabilirdi. 20'li yaşlarını düşündüğünde o zaman aklından geçen tüm hayallerini dün gibi hatırlıyordu. Neler neler yaşamış olacaktı yarım asırlık koca bir kadın olduğunda. Her şeyden önce çok şehir, çok ülke gezecekti. O zamanların heyecanını duydu içinde. Bir an için pırrr (!) diye uçuşuverdi sanki kalbi.

‘Biipp biip biiip’

Bu sesle çamaşır makinesi, işini bitirdiğini haber veriyordu.

Bir anda öyle donuklaştı ki kadın, evde olduğunu bilmesek aniden gelen bu tiz sesin bir hastane odasında kalbi duran hastanın öldüğünü haber verdiğinden emin olabilirdik. Donuk bakışlarını mutfak masasına çevirdi. Masada duran paketten bir sigara çıkarıp yaktı. Düşüncelere dalıp makinedeki çamaşırı unutmuştu. Kocası gelmeden yapacağı işler vardı. Sandalyeye yığıldı. Ara vermeden çekiyordu sigarasından. O sırada aklından geçenleri bilen herkes, içinde sıkışıp kalan hayalleri öldürmeye çalıştığını tahmin edebilirdi. Hayalleri içeride yaşamaya devam ettikçe mutsuz olacaktı çünkü.

Hayallerini hatırlıyordu. Teker teker hepsinden nasıl vazgeçtiğini hatırlıyordu hemen ardından. Bu durumu kabullenip başka biri olmuştu. Belki bütün kadınlar gibi içinden geçenleri yaşayamadığı her gün hem kabullenişi hem de kızgınlığı artmıştı. Artıyordu.

15 yıllık bir uykudan uyanmış gibi bakıyordu etrafına. 15 yıldır bu evde yaşıyordu ama raftaki tabakları, tezgahta duran yarısı su dolu bardağını, duvardaki lekeleri ilk kez görüyormuş gibi hayretle baktı her yere. Ayağa kalktı, evi dolaşmaya başladı. Çok yorgun hissediyordu. Çamaşır ipine uzanmaktan yorulmuştu, buhar versin diye ütüye su doldurmaktan yorulmuştu, domateslerin kabuğunu soymaktan yorulmuştu, toz almaktan yorulmuştu, kocasından önce evde olup yemeği hazırlamaktan yorulmuştu. Son 15 yıldır onu yoran her şey dev balonlar gibi şişmişti.

Sanki görünmez bir ip bağlamıştı onu eve. Yaptığı şeylerin hiçbiri için bir sebep bulamadı. Evi tıka basa dolduran yorucu balonların arasında daha hızlı yürümeye başladı. Pencerenin kenarında duran sehpada daha bu sabah kocasının yırtılan donunu dikerken kullandığı iğne iplik duruyordu. Bir hışımla atıldı sehpanın üzerine.

“YETEEEERR!” diye bağırarak patlattı bütün balonları. Bir yandan ağlıyordu. Tanrının bile kafası karışırdı eğer izliyor olsaydı bu olanları. Gözyaşları aktıkça artan gülümsemesi tanrıyı bile korkuturdu. Banyoya girdiğinde aynadaki görüntüsüyle karşılaştı. Şöyle bir baktı kendine çenesini gerdanına yaklaştırıp. Daha önce hiç görmemiş gibi tanıyamadı omuzlarını. Memelerine dokundu. Kocasından başkasına göstermesinin yasak olduğu memelerine dokunuşunu izledi bir süre.

“Tik tak tik tak”

Sanki yıllardır durmuş olan zaman bir anda yoluna devam etmeye başlamıştı. Öyle heyecanlıydı ki  saatin sesini midesinde hissetti. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Pencereye yanaşıp biraz hava almak istedi, yetmedi bu kadarcık hava.

Üzerine montunu alıp kapıyı çekti ve sokağa çıktı. Bir daha dönmemek üzere. Onu hiç tanımadan yüzüne bakan bu insanlarla bir arada yaşamaktan tiksinmişti artık. Hiç düşünmedi. Hiç tereddüt etmedi. Arkasına dönüp bakmadı kapıyı çekerken.

Küçükken annesine büyüyünce dünyayı gezeceğini söylemişti. Dediğini yapacaktı.

Kitaptaki diğer sesler için: http://kafekultur.com/urun/1364/kadin-sesleri

Temmuz 08, 2015

Şimdi düşünüyorum da senin için yok olmak ne zor olurdu.


Görünenin gerçekliğini sorgularken nefes nefese kaldığınız oluyor mu? "Şimdi düşünüyorum da senin için yok olmak ne zor olurdu." Gizem Aksu'nun Ah! Kosmos ile birlikte yarattığı otobiyografik çağdaş dans performansı. Sonunda, akışına bırakmanın değil de hissedilenin akışkanlığının verdiği bir rahatlamayla beraber derinlerde huzursuzluk hissettiren bir performans.

Gizem Aksu’nun performansı bir futbol topu, bir tavuk yumurtasıyla sorgulatıyor hayatı. “Ben kimim?” sorusunun cevabı mı izlerken hissettiğimiz huzursuzluğun kaynağı, yoksa bedenimize yüklenen beklentilerin ağırlığı mı? Eğer vajinalı bir çocuksan gider gelir, döner durursun o futbol topunun etrafında. Ha vurdum ha vuracağım derken geçer zaman… Zordur futbol topuna dokunmak bile vajinalı bir çocuk için.

İşte, bu performans; yumurtalığı kadınlık, doğurganlık ve kırılganlıkla; futbolu ise erkeklik ve baskınlıkla ilişkilendiren ataerkil ve heteronormatif atıfları rahatsız edici bir gerçeklikle gözümüze sokuyor. "Şimdi düşünüyorum da senin için yok olmak ne zor olurdu." Adıyla bile kafa karıştıran bu çağdaş dans performansından sonra insanın etleri, kemikleri, bakışları bile yoruluyor. Olumsuz bir yorulma değil; dolu dolu geçen bir günün yorgunluğu bu…

Sanatçıların bedenlerine ve seslerine yüklenen beklentiler ile bedenin özgür devinimi karşı karşıya geliyor bu performansta. Belki hepimizin bir yerlerden tanıdık bulacağı hisler, sanatçıların bedeni ve sesiyle neredeyse somutlaşıyor. Normaller ve beklentileri sorgulamanın tam zamanı! Yumurta, futbol topu ve bedenler arasında kurulan ilişki, kadın-erkek, doğa(l)-kültür(el), gerçek-kurgu ikiliklerinin içine-dışına-arasına-ötesine dair samimi bir paylaşıma izleyiciyi davet ediyor. Performans, kendilerine yüklenen ikiliklerle mücadele ederken arada'nın, öte'nin potansiyellerini araştıran metinlere, oluşlara ve mücadele alanlarına dönüşüyor.

Konsept & Koreografi: Gizem Aksu
Performans:  Gizem Aksu & Ah! Kosmos
Fotoğraf: Murat Dürüm
Teşekkürler: Selen Ansen, Tuğçe Tuna