Temmuz 13, 2014

Aramak

Bak iyice bak.
Her yere iyice bak.
Daha değişik, daha güzel bir yer mi arıyorsun? Devam et aramaya. En güzelini bulana kadar ara.
Her gün yeni bir dudak öp. Her akşam yeni bir yemek ye. Canını sıkan işten ayrıl.
Devam et aramaya.
Hiç durmadan ara.

Dorothy Parker: Telefon Görüşmesi - Bölüm 1

Lütfen, arasın beni. Şimdi arasın. Başka hiçbir şey istemiyorum, gerçekten. Sadece küçücük bir istek: hemen şimdi arasın. Lütfen, lütfen.

Belki düşünmezsem çalar telefon. Bazen olur ya. Hadi başka bir şey düşüneyim. Hadi! Beşer beşer beş yüze kadar saysam belki arar. Yavaş yavaş sayacağım. Hakikaten, hile yok. Üç yüze geldiğimde telefon çalarsa açmayacağım. Beş yüze gelene kadar durmak yok. Beş, on, on beş, yirmi, yirmi beş, otuz, otuz beş, kırk, kırk beş, elli. Of! Lütfen çal, lütfen.

Bu saate son bakışım olacak. Bir daha hiç bakmayacağım. Yediyi on geçiyor. Beşte arayacağını söylemişti. "Seni beşte arayacağım, sevgilim." Galiba o zaman "sevgilim" demişti. Neredeyse eminim. İki kez "sevgilim" demişti. Diğeri de telefonu kaparken. "Hoşça kal sevgilim." Meşguldü. Ofisteyken çok fazla konuşmaz ama iki kez "sevgilim" dedi. Onu aramamı sorun etmiş olamaz. Biliyorum, onları sürekli aramamam gerekiyor. Biliyorum bundan hoşlanmadıklarını. Ararsan onları düşündüğünü ve yanında istediğini anlarlar. Sonra da senden nefret ederler. Ama üç gündür konuşmamıştık. Tam üç gün. Bir de sadece nasıl olduğunu sordum. Kim olsa bunu sorar. Bunu dert etmiş olamaz. Onu sıktığımı düşünmüş olamaz. "Hayır, tabii ki sıkmıyorsun," dedi. Sonra da beni arayacağını söyledi. Bunu söylemek zorunda değildi. Ben öyle bir şey istemedim. Gerçekten istemedim. Eminim. Arayacağını söylediği halde aramamazlık etmez. Lütfen böyle bir şey yapmasın, lütfen. "Seni beşte arayacağım, sevgilim." "Hoşça kal, sevgilim." Meşguldü. Acelesi vardı. Yanında birileri vardı ama iki kez "sevgilim" dedi bana. O benim. Benim. Bir daha hiç görüşmesek de o benim. Of! Yetmez ki bu. Yetmez! Onu görmek dışında hiçbir şey yetmez. Lütfen onu tekrar göreyim. Lütfen. Çok istiyorum. Çok fazla istiyorum. İyi biri olacağım. Hatta çok iyi biri olmak için ne gerekiyorsa yapacağım. Yeter ki onu tekrar göreyim. Lütfen, arasın beni. Of! Lütfen, arasın.

Sevgili Tanrı, isteğimi küçümseme. Orada bir yerlerde oturuyorsun. Beyazlar içinde ve yaşlısın. Yine de etrafında melekler ve kayan yıldızlar var. Bir de bana bak, tek istediğim beni araması. Gülme. Gördün mü, nasıl bir his olduğunu bilmiyorsun. Sen rahatsın tabii mavi bulutların üstündeki tahtında. Her şeyden uzaksın, kimse kıramaz kalbini. Acı verici bir şey bu Tanrı, aç acı verici hem de. Yardım etmeyecek misin bana? Hadi, yardım et. İstediklerimizi yapacağını söylemiştin. Hadi, şimdi arasın beni.

Temmuz 01, 2014

Benim de önyargılarım var!


2014 yılının Ramazan ayı Onur Haftası'nın bitişiyle kesişe kesişe geldi çattı. Ben Onur Haftası'nı da Ramazan'ı da teğet geçmekteyim ama olsun. Fikirlerim var.

Onur Haftası olsun olmasın insanların LGBTİQ insanlara karşı önyargısını biliyoruz, görüyoruz, deneyimliyoruz. Kaçış yok(!) Sadece Onur Haftası'nda LGBTİQ olmadığımıza göre bu çok normal. Israrla "Sevginin, sevmenin kuralı kanunu olmaz, kimi istersek onu severiz ve nasıl istersek öyle severiz." diyoruz ama bir kısım insan "Ama bu normal değil." demeye devam ediyor.

Ben de önyargıları olan bir insanım ve böyle diyenleri çok da sevemiyorum. Olmuyor. Tercih değil yönelim. İçimden gelmiyor.

Ha, nedir? Benim çok da sevmemem kimseye bir zarar vermiyor. Kimseyi karşıma oturtup dediklerimi kabul etmeye zorlamıyorum. Çevremdeki insanların olabildiğince bana uygun olmasını tercih ediyorum. O kadar.

Beni, trans bireyleri, geyleri, interseksleri sevmeyen sevmesin. Mevzu kendini sevdirmek değil zaten bana göre. Mevzu insanlara sevmedikleri için engel olmaya hakları olmadığını fark ettirmek. Senin hoşuna gitmiyor diye ben kıvırcık saçlarımı neden düzleştireyim kardeşim? Senin kabullendiğin toplum kurallarına aykırı diye Ali Ahmet'i neden öpemesin İETT'de? Neden kapasın kendini evine? Sen nasıl kendinde bunu belirleme gücü buluyorsun?

Ben gidip Mehmet'e Zehra'yı değil Ayşe'yi sev diyebilir miyim? Ne münasebet! Sen neden Ali'ye gidip onu sevemezsin diyorsun? Hatta sevgisinde ısrarcı olan Ali'yi öldürüyorsun! Sen yapıyorsun bunu pek de sevmediğim homofobik arkadaşım. Ne oldu? Tayyibe oy verenlere kızıyordun Tayyibin yaptıklarını gördükçe. Ben de sana kızıyorum sen bu nefreti besliyorsun diye. Zoruna mı gidiyor?

Benim de zoruma gidiyor insanların insanları amına sikine göre değerlendirmekten bir türlü vazgeçmemesi ve bir yandan da yaldır yaldır ne olduğunu bilmediği modernite bayrağı sallaması. Çok zoruma gidiyor bu fikirsizlik, düşüncesizlik.