Eylül 18, 2011

Körlük - José Saramajo

Kitabın detaylı tasvirlerle başlamış olması dikkatten kaçarsa herhalde kitap hakkında çok şey kaçırmış sayılırız. kitap gözün anlattıklarıyla başlıyor; gelişme bölümünde gözler susuyor; sonuçta da gözlerin coşkusu ve yapılan metaforların ve ironilerin sersemliğini atıyor üzerimize.

Anlatıcı dışarıdan bakan üçüncü göz. Karakterlerin bildiğinden çok fazlasını bilmiyor. Yalnızca herkesin hislerini ve bildiklerini toplayıp bize anlattığından çok şey biliyormuş gibi hissettiriyor. Dili duyduğu bir olayı anlatıyormuş gibi. Gözümüzde büyüttüğümüz şeylerin değerlerinden ödün vermeyerek onların aslında ne kadar basit olduğunu hissettiriyor; fakat egomuz ve insanlık zayıflığımız olduğundan şüphelendiğim bir nedenle bu şeylerin varlığına şükrederken buluyoruz kendimizi. Yani kitap kafa karıştırmak için biçilmiş kaftan.

Anlatılanlar için bir yanımız olacak  iş değil derken diğer yanımız ama zaten durum böyle demekten alamıyor kendini. İste bu da Saramago'nun metafor kullanım yeteneği olsa gerek! Dediği ile demek istediğinin insanı aptala çeviren iç içeliği!

Gözümüzde büyüttüklerimizi öyle olduğu gibi anlatıyor ki zihnimize akıl almaz oyunlar oynuyor; bilinçaltımızla bilinç üstümüzü çatıştırıyor. "Hay allah!" deyip kafamızı kaşıyarak çaktırmadan okumaya devam ediyoruz. Gururumuzla oynuyor ve bizi geleneklerin sınırları içinde sıkıştırıyor. Her şey ortada. Biz ve -miş gibi yapmalarımız. Hep buradayız.
_____________________________________
1998 Nobel Edebiyat ödüllü José Saramago romanı 1995'te yazmıştır.

Eylül 17, 2011

bunu yazmasam olmazdı.

Rahatsız edici tüylerden kurtulmak için :

1) 10 gr vazelin, 30 gr lanolin ve 25 gr kırlangıç otu özünü bir tencereye koyup, içinde su kaynamakta olan başka bir tencerenin üstüne oturtarak, buharın sıcaklığıyla erimesini (benmari usulü) bekleyin.
2) Eriyince, 15 gr nişasta ekleyin, karıştırın, soğuyunca maske halinde yüzünüze sürüp, 8 saat sonra sıcak suyla yıkayın. Biraz uzun sürmekle birlikte oldukça etkili bir sistemdir. ''

Deneyen varsa yazsa ya sonucu..

Eylül 16, 2011


Ben çok severim. Öyle çok severim ki hep övünmüşümdür güzel sevişimle. Aslında sevmek dememek lazım benim hissime. Aşık olmak daha uygun sanki benim içimden geçenleri anlatmak için. Öyle ki bazı insanların hislerimi hafife alacağı kadar çok insana aşık olmuşumdur.

Kendimi özel hissetmeme sebep olan şey aşık olduğum hiç kimse için aradan zaman geçse de kötü şeyler geçmez. Onlara aşık olmaya hep devam ederim. Aşık olduklarımdan kaçı güzel aşık olmayı böylesine becerebilmiştir ki açıp bu yazımı okumaya kalkar, kaçı onlar için ne hissettiğimi bilme güzelliğine ulaşır bilemiyorum. Düşünebiliyor musunuz ki bu okuduklarınız sizin için yazılmış? Bir insan sizi böylesine sevmiş. Aranızda geçenler sizin için en son yaşanmış kötü olaylar tarafından bastırılmışsa da onun için bu son olaylar hiç denecek kadar önemsizmiş ve hatırası olanlar yalnızca güzel günler, gülen yüzermiş.

Birilerini böyle çok sevmiş olmak artık kimsenin sevilmeyeceği anlamına gelmiyor elbette. Öyle olsa bu hikayeler böyle güzel böyle kalabalık olabilir miydi? Bir insanın kanının kaynadığı zamanları çeşit çeşit başka başka insanlara hissettiği duygularla doldurması bana kalırsa çok güzeldir. Hatta en güzeldir.

Ben yıllar, uzun yıllar önce –belki annemle babamın birbirini sevdiği kadar uzun yıllar değilse de benim 22 yıllık ömrüm için uzun- birini çok sevmiştim. Öyle içten, öyle güzeldi ki sevgimiz birbirimizin elini tutunca içimiz titrerdi. İlk kez böyle bir elektrik yayıyordu ellerimiz. İnsanlar bizi el ele görünce korkardık anlamsızca. İlk öpücüğümüz de birbirimizeydi. Ben bir basamak aşağıdaydım. Vedalaşacakken her akşamki gibi dudaklarımız birbirine değivermişti. İçimizdeki titreşim konuşmamıza da daha uzun süre bir arada olmamıza da izin vermemişti. Oracıktan ayrılıvermiştik. Hala da çok severiz birbirimizi. Hiç pişmanlık hissetmedik birbirimizi sevdiğimize.

Zaman geçti aramıza kasıtlı ama isteksiz mesafeler girdi. Artık sevgili değildik ama bir zaman sonra iyi arkadaş olacaktık. Bundan hiç haberdar değildik. Aradan neredeyse on yıl geçse de karşılıklı biralarımızı tokuşturup yeni sevgililerimizi anlatmaktan rahatsızlık duymayacağımızı hiç bilmiyorduk o zamanlar.

Bu yaklaşık on yıl içinde ben bir başkasına aşık oldum. Mektuplar yazdık. Bir araya gelişimiz biraz zor olmuştu ama ayrılmamız kadar değildi. Şiirler şarkılar bizi heyecanlandırsa da bir araya gelmemiz uzun zaman almıştı. Birlikte hayallerimize kavuşmuş, çok heyecanlar yaşamıştık. Hep bir arada olsak da birbirimize anlatacaklarımız hiç bitmezdi. Ne sıkıntılara göğüs germiştik genç yaşlarımıza rağmen. Birbirimize dokunmaya kıyamaz ama tenlerimizi buluşturmadan da edemezdik.

Yıllar geçti yine. Onunla pek o kadar arkadaş kalamadık. Anladım ki onunla çok müthiş sevgili olmamıza rağmen arkadaş olarak seçeceğim bir insan değildi aslında.

Sonra dünya tatlısı biriyle birbirimize aşık olduk. Aşkımız karşılıklıydı. O bana beğendiği yazıları okurdu. Sesiyle erir giderdim. İçime işlerdi adeta sesinin güzelliği, dudaklarının hareketleri. Çok severdim onu dinlemeyi, onunla dertleşmeyi. Çok zaman geçti. Hala da bayılırım onunla sohbet etmeye.

Çok kırıldık birbirimizden ayrı kalabilmek için. Yine de onunla da önce ayrı kaldık sonra dertleşmelerimizi hiç kesmedik. Kedisi doğurdu aradan nice aşklar nice yıllar geçtikten sonra. Kedilerinin annesi ben babası oydu yine de. Onunla birlikte de keyfimiz yerindeydi.

Sonra bir gün tek başıma Eminönü’nden Kabataş’a doğru yürürken türlü olayların ardından tanıştığım bir başka kişiye aşık oldum. Kolay olmadı aşkımızı açık açık yaşamamız. Birbirimizi öpmeyi çok sevdik. Fakat ben onu öpmeye aşık oldum bir süre sonra. Onu öpmek kalbimi deliler gibi çarpmaya başladı. Öptüğümü düşünmek bile başımı döndürdü. Birlikte hayaller kurduk. Bir kısmını gerçekleştirdik onunla da. Çok güzel zamanlar geçirdik. Sırtındaki çillerin hepsini tek tek öptüm. Parmaklarını tek tek öptüm. Saçlarını öptüm. Hayatın durağanlığını da yaşadık birlikte, en hızlı halini de gördük. Kendime o da görüyor mu tüm bunları da diye sormadan edemedim.

Zaman geçti o da bitti. Özledim, ağladım. Başkalarının da ardından ağladığımı hatırladım ve hayatıma devam ettim. Zaman geçti bir başkası için de ağladım. Hem de birlikte neredeyse hiçbir şey yaşamadığımız biri için. Gözyaşlarımı silecek insanlar buldum bazen. Bazen de kimse olmadı. Ama değişmeyen tek şey ağlamamdı.

Benim başımı döndüren, muhtemelen ona hiçbir şey hissettirmeyen o öpücük aylar boyu başımı döndürmeye devam etti. Aşk acılarımı severek devam ettim hissetmeye. Önce ona olan aşkımla devam ettim sonra başkaları için büyüttüm hislerimi.

Daha sonra dans ederken aşık oldum birine. Yine sanki bir daha asla böyle hissedemezmişim gibi aşık oldum. Sanki en güzel ten, en güzel bakış, en güzel ses onunmuş gibi aşık oldum. Bakmaya doyamadım. Sesini her duyduğumda yanına koşmak istedim. Tüm sorumluluklarımı bırakıp onu görmek, ona sarılmak, aşkla yüzüne bakmak istedim.

Zaman bana bunun da mümkün olmayacağını gösterdi. Hala zamana inanmamaya çalışıyorum. Zaman beni şaşırtsın istiyorum. İstediğim kadar öpebilmek, istediğim kadar sevebilmek istiyorum. İnsanların, aşık olduğum kişinin, zamanın, toplumun engelleyemediği sevgimi hiç bastırmadan, hiç ertelemeden ortalıkta koşturmak istiyorum; yıllardır hep yaptığım gibi.