Sonra bir anda gözlerden ışıklar çıkmaya başladı. Gözlerden çıkan ışık aydınlattı her yeri. Öyle güçlüydü ki ışık, alev aldı bütün sokaklar sanki. Tam anlayamadık biz de ne olduğunu ama hoşumuza gitti. Gözümüzü kapatmışız da içimizde saklamışız sanki ışığı o ana kadar. Hevesle ışıldattık hepimiz birlikte sokakları. Aydınlanınca sokak, görebildik yolumuzu. Yolu bildikçe yolcusu da arttı yolun. Yürürken bir taraftan kirazlar, erikler yiyorduk. Her şey hiç olmadığı kadar güzel geliyor yolda. Herkes birbirine avuç avuç çikolatalar, elmalar veriyordu. Ara sıra ışıksız gözleriyle nerede olduğunu bilmeyen tiplerle de karşılaştık. Onlar acı acı biberler yedirdiler bize. Ayy! Hiç de sevmem acıyı. Verme ayol şu biberi, dedik. Dinletemedik.
Işık bulaşıcı mıydı neydi? Arttıkça artıyordu ışıklı gözler etrafımda. Birbirinin ışığını görenler şakıyarak sokaklarda yürümeye başlıyor sanki. Dört bir yandan birbirine doğru koşuyor herkes. Özlemiş gibi. Ayrı kalmaya daha fazla dayanamamış gibi. Hep birbirinin elini tutuyordu insanlar. Ben de tuttum çok el. Kırmızı ojeler sürmüş eller, en çılgın yaşlarında delikanlıların hevesli elleri, bütün günün yorgunluğuyla öylece salıverilmiş eller... Her elin sahibinin yüzünde gülüşler. Benim de gülüşüm artıyor yüzlerini gördükçe. Bir yandan gözlerim yaşarıyor. Aynı anda binlerce insana birden aşık olmuşum gibi.