Kalabalık, tıklım tıkış şehirlerde kıç kıça yaşıyoruz. Evden çıktığımız bir günde kim bilir kaç insan görüyoruz, kaç kişiyle konuşuyor, kaç kişiye selam bile vermeden geçiyoruz? Bazen sevmediğimiz birilerini görüp yolumuzu değiştiriyoruz; bazen bu her biri kutsal şehirlerin sokaklarında yüzümüzü güldürecek bir şeyler arıyoruz. Bizi mahveden kutsal şehirlerin sokaklarında...
Koşuşturmanın gerisinde kalmamak, rutine ayak uydurmak tek hedefimiz. Bazen öne geçmeye çalışıyoruz farklı olmayı sevdiğimizden ama neredeyse hiçbir zaman durup da bu koşturmanın gerisinde kalmak pahasına kendi yolumuza bakmıyoruz.
Ara sıra biraz yavaşlayıp, "Güzel olmak için kendimi kasmadan, para kazanmak için güzel zamanlarımı harcamadan, hayatımın aşkını bulmayı istemeden, şöyle deniz kokusunu alabileceğim, yeşillikler içinde, sessizlik içinde yaşayabileceğim bir yerlere çekip gitsem..." diyorum. Sonra bir bakıyorum, cepte para bitmiş, karnım aç ya da birileri içip eğlenmeye çağırıyor, o da mı olmadı, kitap almak, yeni çıkan bi filmi izlemek istiyorum. Neyse, bugün de para hayatın merkezinde dursun sonra düşünürüz, diyorum. O sonra hiç gelmiyor. Hep cesaretsizlik... Yapılabilse, birileri yapardı şimdiye kadar diye düşünüp asla kendinde bir şeyleri ilk kez yapabilme gücü bulamama.
Senaryo öyle net ki, hayal olarak kalır o güzel kumsalda sabah ordan burdan topladığım otlarla kahvaltımı yapıp, biraz denize girip, güneş altında uyuklamak, akşama da ateş başında kendimi oyalayacak bir şeyler bulmak.
Öyle uzak hayaller ki, düşünmek bile zor böyle bir hayatın nasıl geçeceğini. Yalnızca huzurlu ve rahat...
6 yorum:
"...O sonra hiç gelmiyor. Hep cesaretsizlik... Yapılabilse, birileri yapardı şimdiye kadar diye düşünüp asla kendinde bir şeyleri ilk kez yapabilme gücü bulamama..."
Aslında, bunu yapanlar dönüp de "Bakın ben yaptım." deme gereği duymadığı için birilerinin yaptığından "genellikle" bihaberiz.
Tıpkı "ölümden sonraki hayat" ın belirsizliği gibi, dönüşü olmayan bir şeçim belki de. Gidenin gönüllü olarak dönmediği, döneni olmadığı için fazlaca bilinmeyen bir yol.
istanbul boğdu mu? memlekete dönmek istemiyor musun? samsun'a gel. opera ve baleye de gidersin. deniz, ağaçların yosun tuttuğu tarafta kalıyor ama nevrin dönmesin ^_^
1-senaryon net tek yapman gereken rolünün çekim zamanını beklemek
2-bu da "kalem kesiği" adlı arkadaşa bir gönderme;ölümden sonraki hayatın belirsizliği de ne demek oluyor.belli bu ölümden sonra hayat elbette ki var arkadaşım sen de önce buna inan ona göre seçimini yap yolun açık olsun.
Adsız, ölümden sonraki hayatın belirsizliği konusunda Kalem Kesiği ile aynı fikirdeyim. Yazarken hissettiğim şeyi ne kadar güzel anlamış, yorumunu okuyunca mutlu oldum.
Euslémme, Samsun da uzak yahu:) yine de bir gün gelebilirim belki.
fikrinize saygım var ama bence ölümden sonra hayat var ben buna inanıyorum.
kendimizi belirsizliğe inandırmak yerine olduğuna inanmak daha rahatlatıcı.
bana kalırsa belli kurallar olduğuna inanıp, o kuralları çiğnemeden yaşamaya çalışmak daha stresli.
Yorum Gönder