Temmuz 13, 2010

Albert Camus ve Yabancı'sı


Albert Camus, Yabancı'da, kendine bir anlamda dışarıdan bakan bir insandan söz ediyor. Bu insanın soy adından ötesine geçemiyor, ismini öğrenemiyoruz. Bu ayrıntı Camus'nun aslında herkesin bu insan gibi olduğunu söylemek istediğini düşündürüyor. Aslında herkesin bu "absürd" felsefeye malzeme olabileceği düşüncesi hiç de absürd bir durum değil. Hepimiz zamanın hızına yetişemeyerek tökezliyoruz. Bazen ayakkabılarımız aşınıyor yetişmeye çalışırken ve canımız yanıyor, zamanla nasırlaşıyor ve hissizleşiyoruz. Aslında bu kitapta anlatılanlar hiç de gerçek dışı değil.

Camus insanların hayatlarının kontrolüne sahip olmadığını düşünüyor olsa gerek ki hepimiz bir şekilde yaşıyor olmamıza rağmen bunun bile bizim seçimimiz olmadığını farkettiriyor.

Karakter olaylar geliştikçe kendine ve hayatına öyle yabancılaşıyor ki şu sözler geçiyor aklından: "Benim davamı beni işe karıştırmadan çözümlüyor gibiydiler sanki. Her şey, benim araya girmeme kalmadan geçip gidiyordu. Düşüncemi sormadan kaderimi karar altına alıyorlardı.

Karakterin içinden bazen tepki göstermek gelse de, daha sonra, hayat ve yaşananlar ilgisini çekmediği için gerek duymuyor. Diğerleri hiç durmadan konuşurken o zamana yetişemiyor. Tepkisizleşiyor her zaman ilgisini çeken Maria'ya karşı bile. Karakterin zamanla aşınmasına apaçık tanık oluyoruz. Biz onun hayatına girmeden önce başka kişilere ya da şeylere karşı hissizleşmiş olan karakter gözlerimizin önünde daha da yabancı haline geliyor. Her satırda daha az tanıyoruz onu.

Camus ayrıca insanların insanları nasıl da ötekileştirdiğini ve eleştirdiğini çok açık bir dille anlatıyor. Yargıç mahkeme sırasında toplumdan, herkesten farklı olmakla suçluyor adeta karakteri. Annesinin ölümüne üzülmemesini suçmuş gibi yüzüne vuruyor. Toplumun temel kurallarına saygı göstermediğini ve tepki vermekten yoksun olduğunu ilan ederek suçluyor onu. Herkes gibi olmayanı toplumda nasıl dışladığımızı en gerçek haliyle, çok da dolambaçlı olmayan bir halde gösteriyor bize.

Kitabı böylesine etkileyici yapan aslında çok gerçekçi olduğu. Belki de kabullenmek istemediğimiz makinalaştığımız gerçeğini yüzümüze vurduğu için rahatsız oluruz. Bu kadar doğal bir hikayenin, hayatın ve ilişkilerin saçmalığından söz etmesinden hoşlanmayız. Çünkü her sabah uyandığımızda genellikle çok da kafa yormadan aynı şeyleri yapmaya devam ederiz. Farklı olmak korkutur. Hatta bilmek bile korku verir. Bilinçsiz yaşamanın rahatlığı varken bu kitabın gerçekleri açık açık anlatması hiç hoş değil.

1 yorum:

Ozias dedi ki...

bir insanın kendine yabancı olmasından çok, toplumun bize zorla kabullendirmeye çalıştığı genel kurallara yabancılığı olarak bakıyorum bu kitaba.
Farklı olmak zaten dışlanmaktır, ancak dışlanmayı kabul etmiş birine, sırf farklı olduğu için cezalandırılacağı olgusu olağanüstü akıcı anlatılmış.
o kadar gerçek ki, aslında her gün çevremizde benzerlerine rastlıyoruz :/