derin bir oh çekti kadın önce. oturdu güneşin altındaki banka ayaklarını uzattı. güneş tam gözüne geliyordu. daha özgür hissetti nedense bu yüzden. ne başını eğdi ne yönünü değiştirdi. güneşe doğru oturmaya devam etti. hafif kısılmış gözleri arasında yaşantılarını seyretmeye başladı. ne çok insan ne çok karmaşa gelip geçiyordu. yine de gülümsemeye devam etti. aslında böyle olması da olmaması da ona bağlıydı fakat hep engel olamadığını düşünürdü. insanlara hayır diyemediğinden yakındı uzun zaman. yaşadıklarını izlerken bir an aynı şeyleri tekrar tekrar izlediğini sandı fakat çok geçmeden yerlerin kişilerin değiştiğini, kendinin de aynı hızla değiştiğini gördü. ama gariptir, zaman zaman değişip sonra yine eski haline geliyordu. yine bundan neredeyse 15 yıl önceki genç kadına dönüşüveriyordu. insanlar ortamlar onu zaman zaman şekillendiriyordu apaçık. kendine alaycı bir gülüş attı. ne kolay etkileniyordu insanlardan.
izlemeye devam etti olanları. işler kızışmaya başlıyordu. güneşten rahatsız oldu biraz, sonra tüm bu gördüklerinin geçip gittiğini farkedip rahatladı. artık daha tepkisizdi ama daha üzgündü. insanların da tepkileri küçülmüştü sanki. bakışları sığlaşmıştı. elleri hissizleşmişti. kadına dokunduklarında kalbinin nasıl attığını hissedemiyorlardı ya da sözleri ile hisleri uyuşmadığında bunu gözlerinden anlayamıyorlar ve sözlerine kanıyorlardı. kadının en son istediği şey bu olabilirdi belki o sırada. kadın sarsılmayı mı seviyordu acaba? bunu hiç bilemedi o yaşına kadar fakat farketti ki biraz daha zaman geçince artık hiçbir şey sarsılmaya yetecek kadar etkili değildi artık. zaman çok hızlı geçiyordu, izlemek baş döndürüyordu bazen. güneş batmaya başlayınca onunla birlikte görüntüler de silindi. o sırada bir araba geçti yakınlardan, görüntü tamamen kayboldu. dudaklarını ısırdı şaşkınlıkla. olduğu yerin farkında bile değildi. çantasından çıkarıp aynasına baktı 15 yıl önceki gibi gözükeceğini beklermiş gibi fakat artık 37 yaşında bir kadındı ve kendi kendine gülümseyip kırışıklarını ortaya koyunca bunu bir kez daha farketti.
Nisan 15, 2011
Nisan 13, 2011
sualtı
Suya dalarsın, hafif ayaklarını sallarsın. ilerliyorsun işte. gözünü açtığında seninle yüzen güneşi çizgiler halinde görebilirsin. senden kaçışan minik balıklar da oradalar. sen ayaklarını salladıkça kumların dalgaları bozulur, bulanır biraz su ama sen zaten karadan geldin; bulanıklıklarda yaşamaya alışıksın. devam edersin ayaklarını sallamaya. sadece arasıra çoook uzaktan ne olduğunu bile anlayamadığın sesler duyarsın. aynı dili konuşmuyorsunuzdur artık. anlayamazsınız birbirinizi. saçların karışır suda. onlar da seninle birlikte yüzerler. bazen çok heyiflenir ve bi takla atarsın. su daha da bulanır. ama sen daha da keyiflenirsin kıyıdan uzaklaştıkça.
artık sadece güneş ışığı, su, balıklar ve sen varsınız.
Nisan 04, 2011
çok hızlı dönerdi dünya. başımı döndürürdü. etrafımdakilerin en fazla renklerini seçebilirdim. onlar da genellikle birbirlerinn içine girer, kaynaşırlardı. benim başım dönerdi. döndükçe de bir tahta kapıya yerleştirilen vida gibi yavaş yavaş uzaklaşırdım diğerlerinden. yerin içine girerdim ben de döndükçe. mezara konulmuşum da yine de dünyayı görebilirmişim gibi. herkesin renkleri birbirine girerdi. herkes herkese uyardı. sadece bir kişiyi başkalarına yakın olursa olsun başkalarının rengine uyduramazdım. sanki herkes rengarenkti ve onunla ben siyah beyazdık. ama birimiz siyah birimiz beyaz olduğumuzdan biz de farklıydık birbirimizden ve uyumsuzduk birbirimize.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)