Baktım, o da baktı. Çok severim bakışmayı. Göz değişik bir şey. Çok eleveriyor insanı, biraz pis bir organ o yüzden. Halbuki öylesine bir organ o da. Ama bütün vücudun hissettiklerini şak! diye söyleyiveriyor. Öyle çok bakmamakta fayda var içe kapanık olmak isteyenler için.
Ben öyle biri değilim. Onun da anlatmak istedikleri olacak ki o da kaçırmadı gözlerini ve birbirimizin gözüne baktık. Önce gülümsemiyorduk ama bakmaya devam ettikçe gerginleşti dudaklarımız - ikimiz de biliyorduk ki gerginleşen dudaklarımız yoluyla da birbirimize temas edecektik ve nefeslerimizi de hissedecektik birbirimizin. Biliyorduk çünkü gözlerimiz söylemişti. Herkes bilir böyle şeyleri.
Sonra bakışlarımız birbirinden uzaklaştı ve havadan, sudan, müzikten, komik şeylerden, ortak arkadaşlarımızdan konuşmaya devam ettik. Bir yandan biramızı içiyorduk. Biralarımızı içtikçe daha çok konuşuyorduk.
Zaman zaman bakışıp gözlerimizi geri çektik birbirinden. Bakışmayı seviyor herhalde o da.
Bilmem kaçıncı biramızı içerken tekrar bakıştık. Hafifçe dudağını ısırdığını gördüm. Dudağını ısırınca benim içimde bir şeyler yanmaya başladı. Bakışları sarhoşlukla baygınlaştıkça benim içim daha çok yandı. Dudak ısırığını da yanmayı da çok severim.
Ne güzel gün; sevdiğim her şeyi art arda yaşıyorum.
Zaman geçti. Kahkahalar, bakışmalar, konuşmalar, bakışmalar, danslar, bakışmalar... Oturduk tekrar yerlerimize bir baktım, çok yakın oturmuşuz birbirimize. O kadar yakın ki, uf!
Bir anda yanağımda dudak hissettim ve dönüp dudaklarını öptüm. Bilmiyorum kaç dakika sürdü bu öpüş. Sanki yarım saatmiş gibi ama 3 dakikaymış gibi de. Bilmiyorum.
Öpüşmeyi de çok severim ben. Ağızlar arasında bir santim varken alınıp verilen nefesin hızı en sevdiğimdir ama.
Sevdiğim her şey art arda oldu o gün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder