Omuzlar üstünde mezarlığa götürüyorlardı toprağın altına gömmek için. Bilmemkaç metrelik bir çukura yerleştirip hiçbir şey olmamış gibi toprakla örteceklerdi üstünü.
Göz ucuyla baktım, belki 20 yıllık karısı Sevda'nın gözyaşları akamıyordu. Ne hissedeceğini bilmez halde, bilmemekten yorgun düşmüş, öylece bakıyordu giden tabuta. 20 yıllık kocasının son hareketlerini izliyordu.
Sağa yatmış güzel başındaki çatık kaşların ardında düşünceler akıyordu peş peşe. Artık kavga çıkmayacaktı evde. Gecenin bir vakti eve gelen ve bağırıp çağıran kocası artık ağzını açıp tek laf edemeyecekti.
Uzaklardan görsün istedi onsuz ne kadar mutlu olduğunu ama bunları ummak için fazla yaşlanmış ve hayal gücünü çok geride bırakmıştı. Çocukken koşup koşup balıklama atladığı denizde boğulup gitmişti hayalleri.
Tıpkı kocasının olmadık anda olmadık yerde küçücük bir su birikintisinde boğulup ölmesi gibi. Kalbi sızladı, dudakları büzüldü bir an. Artık kocasızdı. Kimsenin karısı değildi.
20 yıllık kocası omuzlarda taşınan ve gömülmeye giden bir et parçasıydı sadece. Çürüyüp zarar vermesin yaşayanlara diye gömülecekti.
Verdiği zararlar yetmezmiş gibi...
Belki de hiç önemsenmemişti bu kadar. Biz komşular için evine geç saatlerde giden ve olay çıkaran biriydi sadece. Çocukları için, anne-babası için kimdi? Çocukken hiç şimdi taşındığı gibi omuzlarda taşınmış mıydı acaba? Bilemezdim.
Benim için birazcık daha fazla özelliği vardı belki diğer komşulardan. Bir yanı kahramandı bana göre. Bir gece, belki kendisi bile hatırlamazken benim ve ailemin hayatını kurtarmış bir kahraman.
Bir insan aynı anda sonsuz şey olabilirdi: kahraman komşu, şarhoş koca, kavgacı abi, ilgisiz baba, işsiz evlat, yoldan geçen güleryüzlü amca...
Çok şey.
Kahraman/sarhoş/kavgacı/ilgisiz/işsiz komşumuz benden bir yaş küçük oğlunun gözleri önünde çıkmaz sokağımızdan omuzlar üzerinde çıkarılıyordu. Yaz geceleri kendi etrafımızda döne döne şarkılar söylediğimiz, oyunlar oynadığımız çıkmaz sokağımızda herkes sessizdi. Komşumuz son kez geçiyordu evimizin önünden.
Bense bir tabuta bir küçük oğlan Cemil'e bakıp "Onun artık babası yok," diyordum sürekli. Gözlerim doldukça daha hızlı tekrar ediyordum; "Onun artık babası yok."
Cemil ise kalabalığın biraz uzağında bir taşa oturmuş babasının gidişini izliyordu. Ağlayamıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder