Mayıs 27, 2011
Dönüp baktı adam son kez. Çok sevmişti, haksızdı kadın. Adama "Beni hiç sevmedin sen" dediğinde haksızdı. Adam bir şey diyemedi. Sevdiğini gösteremediği gibi kadına haksızlığını da söyleyemedi. Biraz gururdu biraz da korku sessizliğinin sebebi. Kadın gözleri dolu dolu attı kendini arabadan, adam yine bir şey demedi. Kadın bekledi bir şey, en azından "dur!" desin diye. Ardından hiçbir şey söylemese de durdursun istedi fakat adam ne yapacağını bilmez halde, biraz da kızgınlıkla çekti gitti. Bastı gaza ve yoksaydı her şeyi. Hislerini görmezden geldi. "Zaten yeteri kadar derdim var!" dedi belki. Belki inandı bile bu dediğine ama parçaları döküldü yollara. Adamın farketmediği, kadınınsa dönüp bakmaya cesareti olmadığından göremediği parçaların üzerinden arabalar geçti, insanlar yürüdü. Lastiklere, ayakkabılara yapıştı adamın parçaları. Hepsi başka bir yere dağıldı. Kadın korkuyla dönüp yola baktı. Adamın gitmediğini umduğu her halinden belliydi ama adam orada değildi.
Güneş odasına dolunca ne yapsa uyuyamayan, bu yüzden de sabahın erken saatlerinde uyanıp herkes uykusunun neredeyse ortasındayken güne başlayan bir kadın vardı. Gözlerinin ışıltısını gün ışığına borçlu olduğuna inanırdı. Bu gözlerin muhakkak bir sırrı olmalıydı ama bu sırrın gün ışığı olduğu pek inandırıcı değildi bana göre. Yine de bayılırdım gözlerine. Doyamazdım bakmaya. Ah! Şöyle bir salınsa sokakta, benden mutlusu olmazdı. O da severdi beni. Bazen mahallenin kahvesinde çay bile içerdi benimle. Her seferinde ısrar ederdi ısmarlamak için. Ne güzeldi onunla çay ertesi ödeme yarışları.
Sever miydi benim gözlerimi bilemiyorum ama uzun uzun bakardı o da. Saçları düşerdi gözlerinin üzerine, bir de çocuksu güzellikte mimikleri vardı gözlerime bakarken. Yanaklarını alıversem avuçlarıma da öpüversem bebek ağzından diye geçirirdim aklımdan. O da bunu gözlerimden okurdu, eminim bundan. Ben aklımdan ne zaman bunu geçirsem daha bi güzel bakardı. O da isterdi bazen. Şöyle azıcık yakınlaşırdık, gözlerimizi de hiç çekmezdik birbirinden. Yine de hiç öpüşmedik. Öyle gözlerimizde öpüşüyorduk biz.
Mayıs 22, 2011
genşler, ben genç derken e'yi bi acayip çıkaranlardanım ama inanın bana iyi bi insanım. benim tepkisizliğim ve herkese eşit derecede yakın olmamla alakalı çok sık yorum yapılır. pek sevdiğim insanlar onlara değer vermediğim için benle artık görüşmek istemediklerini söylerler.
diğer bir taraftan da benzer yorumlar yapıp ama bakışlarından anlıyorum ben senin beni sevdiğini diyen güzel tipler de vardır. onları çok severim. insanları sevmek için her konuda hemfikir olmayı beklemek ne anlamsızdır değil mi? bence çok saçmadır. çünkü farklı fikirler olmasa ne fikrimiz olabilir ki. mühim olan insanların sizi gerçekten dinlemesi.
SİZİ DİNLEYENLERİ SEVİN. bunu bangır bangır söylemek istiyorum çünkü dinlemek yerine kolaya kaçanları ciddiye aldığımız kadar dinleyenleri almıyoruz gibi hislere kapılıp üzülüyorum. bir kişi ne kötüsün dese günlerce "hay allah ben kötü müyüm acaba? neyim kötü lan benim?" diye kederlenirken güzel laflar edenlerin içtensizliğini düşünecek kadar boktan bir dünyada yaşıyoruz. tatlı insanları, güzel insanları farketmemezlik ederseniz üzülürüm ha. hadi öpüyorum sizi.
eller ne güzeldir, değil mi?
sizin elinizin içinde dolanan minnak soğuk elleri diyorum. ne tatlıdır onlar. o parmak uçları tek tek öpülür sabaha kadar. o parmakların sahibinin saçları sabaha kadar koklanır.
baay.
Mayıs 16, 2011
Festival coşkusunu geride bırakıp, sınav şitreslerine doğru ilerliyorum koşar adım. fekatsa keyifler yerinde, ne de olsa bayağ eğlendik, kudurduk.
sonunda hava ısındı ve minnak etekler şortlar giyildi. bacaklar fora deyip meydanlara çıkıldı. çimlerde güneşlenildi ve renk renk ojeler sürüldü. mor ve ötesi konserinde pembe şortumla ben göbek bile attık. öyle saçma bir haldeydim. lakin ki eğlendim.
hı aman diyim cumartesinin beyaz şarabından içmeyesiniz. başınıza gelebilecek en kötü şey. hiç sarhoş olmamak daha karlı bir iş, benden söylemesi. burnumu kapatıp zorla içtim nalet olasıyı. hafif bi bas dönmesi olmadan coşamıyor insan. ben öyleyim en azından.
neyse şimdi birileriyle cilveleşiyorum. daha fazla yazamayacağım. öptüm.
Mayıs 04, 2011
Saçlarımızı kısa kestirmekten korkmayalım cağnım kadınlar!
Kadınların saçlarının uzun olması gerektiğine bizi bu denli baskılayanların etkisinden kurtulalım artık ve güzel olmak için kafamızda onca saçı taşımak zorunda hissetmeyelim diyorum. Nitekim kısa ve güzel saçlı kadınlar da var. Kısa saçlı olmak erkek gibi olmak mıdır? Hmm diyip düşünmeye başlamışsanız, bir sorum daha var. Ne demektir ki erkek olmak ya da kadın olmak? Cağnım kadınlar, gelin artık bu eziyete bir son verelim el biriğiyle:)
Elbet herkes saçlarını kestirsin, pis saç, e' saç demiyorum. Saçlarıyla keyfi yerinde olanlara değil sözüm. Yalnızca kadın olduğundan saçlarını kısa kestirmekten çekinen insanlara sesleniyorum. Bakın çok güzel kısa saçlı insanlar da var. Seçin, beğenin, kestirin:)
Dalgalı bulutlu bir gün ve ışıklar
Gittim, geldim. Sustum, konuştum. Ne yaptımsa olmadı. İçimdeki heyecan mı taşamadı yoksa ben miydim onu çok gerileten daha da içime doğru bilmiyorum. Ama olması gereken yerde değildi heyecan. Çok aradım ama aradıkça daha mı uzaklaştırdım. Oysa hava da çok güneşliydi ve her yer cıvıl cıvıldı. Aradığım şeyi bulmak için en ideal gündü bile diyebilirim. Yine de bulamadım işte. Saatler ilerledi. Umudumu kaybetmeye başladım. Hava soğudu. Güneş battı, karanlık çöktü. Göz gözü görmez olunca kalın bir şeyler giyip çıktım tekrar dışarı. İçimi de ısıtacak bir şeyler aldım içmek için. Oturdum. Karşımda binlerce ışık, belki milyon tane, bilemiyorum. Ben baktıkça utanıp göz kırpıştırdılar. Elleri ayakları birbirine dolaştı. Kendilerini koyacak bir yer düşündüler, bulamadılar. Işıklar bir kaç saat önceki gibi saçlarıma, gözlerime girmediler. Bu kez çok uzaktaydılar fakat bana tepkiliydiler. Böyle olunca daha çok sevdim onları.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)