Mayıs 27, 2011

Güneş odasına dolunca ne yapsa uyuyamayan, bu yüzden de sabahın erken saatlerinde uyanıp herkes uykusunun neredeyse ortasındayken güne başlayan bir kadın vardı. Gözlerinin ışıltısını gün ışığına borçlu olduğuna inanırdı. Bu gözlerin muhakkak bir sırrı olmalıydı ama bu sırrın gün ışığı olduğu pek inandırıcı değildi bana göre. Yine de bayılırdım gözlerine. Doyamazdım bakmaya. Ah! Şöyle bir salınsa sokakta, benden mutlusu olmazdı. O da severdi beni. Bazen mahallenin kahvesinde çay bile içerdi benimle. Her seferinde ısrar ederdi ısmarlamak için. Ne güzeldi onunla çay ertesi ödeme yarışları.

Sever miydi benim gözlerimi bilemiyorum ama uzun uzun bakardı o da. Saçları düşerdi gözlerinin üzerine, bir de çocuksu güzellikte mimikleri vardı gözlerime bakarken. Yanaklarını alıversem avuçlarıma da öpüversem bebek ağzından diye geçirirdim aklımdan. O da bunu gözlerimden okurdu, eminim bundan. Ben aklımdan ne zaman bunu geçirsem daha bi güzel bakardı. O da isterdi bazen. Şöyle azıcık yakınlaşırdık, gözlerimizi de hiç çekmezdik birbirinden. Yine de hiç öpüşmedik. Öyle gözlerimizde öpüşüyorduk biz.

Hiç yorum yok: