İlk uçağa atlayıp hiç düşünmeden çekip gitmek, uzaklaşmak istemişti hep.
Yapamadı...
Yıllarca bekledi. Birlikte gidebileceği birini bulmak için bekledi. Bir dost, bir sevgili, kim olursa olsun ama biri olsundu.
Hiç kimse bu kadar yakın gelmedi ona. Sonunda da hiçbir yere gidemedi. Hayalleri havada asılı kaldı. Ne gerçek ne yok oldu...
Aslında umutsuz sayılabilirdi. Neler hayal etmişti. 20'li yaşlarının sonunda neler yaşamış olacaktı ama 35 yaşına gelmişti ve bu soğuk evde öylece oturuyordu işte.
Düşüncelere daldı, makinedeki çamaşırı unuttu. Kocası gelmeden yapacağı işler vardı. Hepsini unutuverdi. Hayallerini hatırlıyordu birer birer. Yaşadıklarını nasıl da sorgusuz ve tepkisiz kabullenmişti. Teker teker vazgeçmişti hayallerinden. Bu durumu kabullenip başka biri olmuştu.
15 yıllık bir uykudan uyanmış gibi bakıyordu etrafına. 15 yıldır bu evde yaşıyordu ama her şey çok farklıydı. Ayağa kalktı, evi dolaşmaya başladı. Çok yorgun hissediyordu. Çamaşır ipine uzanmaktan yorulmuştu, ütüye buhar versin diye su doldurmaktan sıkılmıştı, domateslerin kabuğunu soymaktan sıkılmıştı, en geç 7 buçukta evde olmaktan da sıkılmıştı.
Bunları neden yaptığını düşündü, anlayamadı. Çamaşır için, ütü için, domatesler ve saat için, hiçbiri için geçerli bir sebep bulamadı. Sanki görünmez bir ip bağlamıştı onu buraya ve görünmez ip tamemen yok olduğu zaman da ipin izin verdiği kadar hareket etmeye devam etmişti.
Düşündükçe kanatları çıkıyormuş gibi bir kıpırtı hissetti göğüs kafesinde. Şöyle bir baktı kendine çenesini gerdanına yaklaştırıp. Daha önce hiç bakmamış gibi tanıyamadı memelerini, omuzlarını.
Kendine baktıkça hayret etti, nasıl her şeyden vazgeçip umutsuzuğa kapıldığını anlayamadı. Değişmişti sanki tüm ruh hali, eskisini anlayamıyordu. Hayalleri canlanmıştı tekrar...
Sanki yıllardır durmuş olan zaman bir anda yoluna devam etmeye başlamıştı. Heyecandan kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Pencereye yanaşıp biraz hava almak istedi, pencereye ulaşamadan her yer karardı. Bacakları titredi...
Bilinmeyen bir zaman sonra
Bayılmış, olduğu yere düşüvermişti. Sonra ne kadar zaman geçti ne oldu bilmiyordu. Kendine geldiğinde gürültülü bir yeryerdi. Gözlerini aralayacaktı ama etraftan gelen sesler yüzünden tereddüte kapıldı. Yavaş yavaş açtı gözlerini. Bir yandan sesler bir yandan gözlerini delip geçen ışık... Rahatsız olmuştu.
Odada belki 10 kişi vardı. Herkes birden konuşuyordu. Kimsenin kimseyi dinlemediği bu odada neler oluyordu?
Tuhaf bir koku doldurmuştu odayı. İğrenç. Mide bulandırıcı.
Ağızlardan çıkan sözler bu pis kokuyu yayıyordu sanki. Sürekli açılıp kapanan çirkin ağızlar. "Susuuun!" diye bağırmak istedi. Hareket etmekte zorlandı. Uzun zamandır orada yatıyor olmaylıydı.
Odadakilere hızlıca bir baktı. Ortalıkta gezinen küçük bir çocuk dışında kimse gözlerini açtığını fark etmedi. Herkes konuşmaya dalmıştı.
Küçük çocuk yataktaki hastanın gözlerinin açıldığını görünce hortlak görmüş gibi bağırmasa kimse uyandığını fark etmeden bu odadan çıkıp gidebilirdi. Temiz hava almaya ihtiyacı vardı. Kimseyle uğraşmadan açık havaya çıkabilirdi.
Ama çocuk, loş ışıkta parıldayan mavi gözleri görünce çığlık atarak gerisin geri kaçmaya başladı. Herkes bir anda dönüp hastaya baktı.
Hasta en az onlar kadar çok şaşırmıştı. Çünkü hiç kimseyi tanımıyordu...
Bir süre bakıştı diğerleriyle. Ne onlar ne de kendisi bir şey demedi. En sonunda bu ilişkiyi bir adım öteye taşıyan yine küçük çocuk oldu.
"Noolmuş ona annee?"
"Aaa! Uyanmış."
"Ölü değil miydi?"
"Ölse açamazdı gözünü, kızım. Ölmemişti."
"Çok mu hasta olmuş?"
"Evet, bebeğim."
"Bak iyileşti şimdi. Koş perdeyi aç."
Çocuk pencereye doğru koştu. Upuzun pencerelere bakılırsa eski bir binadalardı. Ne insanlar ne de oda tanıdıktı. İndi yataktan yavaşca. Yatağın yanındaki sürahi ve bardağı görünce bir bardak su içti. Ferahladığını hissetti.
Çocuğun yanına seğirtip perdeyi açmasına yardım etti. Güneşliydi hava. Daha da delindi gözleri. Ama hoşuna gitti. Çocuğun elini tutup onunla birlikte odadan çıktı. Biraz yürümek istiyordu. Bacakları uyuşmuştu hareketsizlikten. Kısa bir yürüyüşe çıktılar küçükle.
"Sana ne oldu?" diye sordu çocuk.
"Tam olarak hatırlamıyorum. Evdeydim, pencereye yaklaşmak üzereyken bayılmıştım. Evet, şimdi hatırlıyorum. Kaç gün önceydi, bilmiyorum ama bayıldığımdan eminim."
"Çok acıdı mı?"
"Bilmiyorum..."
"Gel, geri dönelim. Annem merak eder."
Geri döndüler hiçbir şey söylemeden çıkıp gittikleri odaya. Hiç dönmeseler de anne kızı aramaya çıkmayacaktı sanki. Daha kapıdan çıkarken onları unutmuş gibi gözüküyordu. Çocuk annesine sarıldı.
"Anne, ben büyüyünce..."
Bayıldıktan 15 dakika sonra
Gözlerini açtığında yerde yatıyordu. Evde yalnızdı, nereye gitmişti az önceki insanlar? O çocuk? Gördüklerinin baygınken gördüğü bir rüya olduğunu anladı. Onu tanımayan ama hasta odasında bekleyen insanları hatırladı. Tüyleri ürperdi. Yalnızdı yine. Saate baktı, 6'yı geçiyordu.
Huzursuz oldu. Kalktı yerden. Mutfağa gidip bir bardak su doldurdu. Bardakla beraber yatak odasına gitti. Tuvalet masasının koltuğuna oturup gözlerine baktı bir süre. Bir yudum aldı sudan. Gözlerini gözlerinden hiç ayırmadı.
Bir anda bütün suyu içip ayağa kalktı. Üzerini değiştirdi. En sevdiği elbisesini, altına da bazada sakladığı kırmızı parlak deri çizmesini giydi. Kırmızı rujunu ve altın renkli farını sürdü.
15 yıldır biriktirdiği tüm altınlarını, paralarını küçük çantasına koydu. Toplasan 5 bin lira belki ederdi. Yine de bir süre idare edebilirdi bu parayla. Bir iş bulana kadar rahat ederdi.
Hiçbir şey yokmuş gibi çekti kapıyı ve terk etti evi. Bir daha dönmemek üzere. Onu hiç tanımadan yüzüne bakan bu insanlarla bir arada yaşamaktan tiksinmişti bir anda. Hiç düşünmedi. Hiç tereddüt etmedi. Arkadaşına dönüp bakmadı kaçıyı çekerken.
Küçükken annesine büyüyünce dünyayı gezeceğini söylemişti.
35 yaşındaydı ve dünyayı gezmeye gidiyordu.