Kendi kendine söylenerek öbür tarafına döndü, yorganına
sarıldı ama yine de olmadı güneş gözüne girip günü başlatmıştı artık. Olmamış
gibi davranmak hiçbir şeye yaramayacaktı. Saate bakmaya korktu. Kim bilir kaç
saattir uyuyordu? Kim bilir günün kaç saati yatakta yorgana sarılıp uyurken
harcanmıştı? Korkuyla da olsa baktı saate. Korkmakta haklı olduğunu görüp
yüzüstü atıverdi kendini tekrar yatağa. O sırada onu izleyen biri olsaydı şaşkınlıktan
ne yapacağını şaşırır, koşarak yanına gelir bir yerine zarar gelmiş mi diye
kontrol ederdi. Kimse yoktu. Bir zarar da gelmemişti.
Sadece yakınına gelince alınan alkol kokusu rahatsız
ediyordu belki de, o yüzden böyle huysuz davranıyordu. Kim bilir? Kim bilebilir
bir insanın içini?
Yataktan sıyırdı kendini. Gözlerini ovuşturdu. Darmadağınık
saçlarını topladı aynaya bakmadan sehpanın üzerinde bulduğu tokayla. Dalgalı
saçlarının tokaya ulaşmayan tutamları omuzlarına çarptı. Yüzünü yıkarken aynaya
bakmadı. Nasıl göründüğünü bilmek istemedi belli ki. Yatak odasına geri dönüp
bir süre bir şeyler aradı. Üzerindekilere ve odanın durumuna bakılırsa dün gece
eve geldiğinde ne kadar sarhoş olduğunu tahmin etmek zor değildi. İç
çamaşırlarıyla uyumuştu. Çıkardığı giysileri ortalığa saçılmıştı. Bu giysiler
dışında başka dağınıklık yoktu odada. Düzenli bir insan olduğunu anlamak için
bundan fazlası vardı evde. Bulaşık makinesinde temiz bulaşıklar yoktu örneğin,
ya da dün akşam dışarı çıkmadan önce denediği giysilerin hepsi sanki uzun
zamandır dokunulmamış gibi dolapta duruyorlardı ya da ödenmemiş hiçbir faturası
yoktu ve balkondaki çiçeklerin hiçbiri gerektiğinden az sulanmamıştı.